31 Ağustos 2009 Pazartesi

marley;

İnsan bir hayvanı neden sever ve onu evine alır? Hani eskiden kediler fareleri kovsun, köpeklerde bekçilik etsin diye alınırmış; ama bugün neden?

Dünya gün geçtikçe kalabalıklaşıyor, insanlar gittikçe daha çok çalışıyor, çevrelerine hatta kendilerine ayırdıkları vakit azalıyor, yalnızlaşıyorlar. Boşanmalar sıklaşıyor, birçok yaşlı yataklarında yalnız ölüp ancak günlerce sonra cesetleri kokmaya başladığında bulunuyorlar. Depresyon sıklaşıyor, buna bağlı kullanılan ilaç miktarı sürekli artıyor. Ama bunlarla zıt olarak beslenen ev hayvanı sayısı artıyor. İnsanlar diğer insanlarda bulamadıkları sevgiyi hayvanlarda arıyor, onlara göstermedikleri ilgiyi ve sabrı hayvanlarına gösteriyor, kendilerine ayırmadıkları zamanı bu küçük sevimli dostlarımız için harcıyorlar.

Peki neden?

Benim nedenim onların bize gösterdikleri karşılıksız sevgi. Gerçekten etrafımızdaki herkes, hatta eşimiz, çocuklarımız yada ebeveynlerimiz bile, bizden bir şeyler beklerken, herkesin birbiri ile çıkar ilişkileri varken bu yaratıklar bizden kelimenin tam anlamıyla hiçbir şey beklemiyorlar. Onları sevmemizi yada beslememizi bile. Bu bence insana eski huzurlu günleri hatırlatıyor ve bunca gelişmişliğimize rağmen asıl yerimizin doğa ananın sıcak kucağı olduğunu, en azından o vahşi dünyadan bir yaratıkla yuvamızı hatırlamaya olan ihtiyacımızı gösteriyor.

Marley & Me filmi, bu yaratıkların yaşattıkları tüm sorunlara rağmen nasıl hayatımızın vazgeçilmez birer parçası olduğunu ve hayatlarımıza nasıl renk kattıklarını gösteren izlenmesi gereken bir film.

Kalbimden kopanları okudunuz ve kalbim biraz daha küçüldü...


28 Ağustos 2009 Cuma

İlk; Kalbimden kopanlar...

Ömür ne kadar sürer? Doğumda beklenen yaşam süresi kadar mı? Şanssız bir bebek için 1-2 nefes kadar mı? Şu uzak Japon kasabasında yaşayanlar gibi 100 yıldan fazla mı?
Ömür göğsümüzün içindeki duygularla ilişkilendirdiğimiz, gece yastığa kulağımızı dayadığımızda tok sesini duyduğumuz, mutlu olunca çırpınan, üzülünce kırılan, yaklaşık yumruğumuz büyüklüğündeki kas kitlesinin atmayı sürdürdüğü süredir. Herkesin içinde, mutlak sona doğru geri sayan bir saat gibidir kalp.
Çoğu kültür mantığı beyne, duyguları ise kalbe adamıştır. Daha tıp bilgisinin bir karıncanın antenlerinden daha büyük olmadığı dönemlerde bile bu böyledir. Bugün tıp bilgimiz karıncanın kafası kadarken gerçekten de mantığın beyinden kaynaklandığını biliyoruz. Ama daha duyguları açıklayabilen bir nöroloğa rastlamadım. Belkide eskiler bu konudada yanılmamıştır ve gerçekten de duygular kalp kaynaklıdır. Belki de değildir ama buna inanmak ve öyleymiş gibi davranmak bana daha naif geliyor ve bu yüzden ben inanmayı seçiyorum.
Madem duyguların kalpten geldiği konusunda anlaştık, o zaman duygu içeren tüm insan üretimleri de kalpten kaynaklanır. Her bestelenen müzik, yazılan her şiir, kitap, çizilen her resim insanın kalbinden bir parça koparır. Her seferinde biraz daha küçülür üretenin kalbi ve bir gün o koca bedene yetmemeye başlar ve sonunda o tok sesi susar, ömür biter.
Bende bugünden sonra kalbimden kopanları sizlerle paylaşacağım. Korkmayı dostlarım kalbim hepinizi içine sığdırabilecek kadar büyükse koparıp sizinle paylaşabileceğim daha çok şey olacak.
Kalbimden kopanları okudunuz ve kalbim biraz daha küçüldü...