Ömür göğsümüzün içindeki duygularla ilişkilendirdiğimiz, gece yastığa kulağımızı dayadığımızda tok sesini duyduğumuz, mutlu olunca çırpınan, üzülünce kırılan, yaklaşık yumruğumuz büyüklüğündeki kas kitlesinin atmayı sürdürdüğü süredir. Herkesin içinde, mutlak sona doğru geri sayan bir saat gibidir kalp.
Çoğu kültür mantığı beyne, duyguları ise kalbe adamıştır. Daha tıp bilgisinin bir karıncanın antenlerinden daha büyük olmadığı dönemlerde bile bu böyledir. Bugün tıp bilgimiz karıncanın kafası kadarken gerçekten de mantığın beyinden kaynaklandığını biliyoruz. Ama daha duyguları açıklayabilen bir nöroloğa rastlamadım. Belkide eskiler bu konudada yanılmamıştır ve gerçekten de duygular kalp kaynaklıdır. Belki de değildir ama buna inanmak ve öyleymiş gibi davranmak bana daha naif geliyor ve bu yüzden ben inanmayı seçiyorum.
Madem duyguların kalpten geldiği konusunda anlaştık, o zaman duygu içeren tüm insan üretimleri de kalpten kaynaklanır. Her bestelenen müzik, yazılan her şiir, kitap, çizilen her resim insanın kalbinden bir parça koparır. Her seferinde biraz daha küçülür üretenin kalbi ve bir gün o koca bedene yetmemeye başlar ve sonunda o tok sesi susar, ömür biter.
Bende bugünden sonra kalbimden kopanları sizlerle paylaşacağım. Korkmayı dostlarım kalbim hepinizi içine sığdırabilecek kadar büyükse koparıp sizinle paylaşabileceğim daha çok şey olacak.
Kalbimden kopanları okudunuz ve kalbim biraz daha küçüldü...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder